Çürütmesin içindeki yalnızlık Dağıtarak gel Gülücükler açsın yanaklarında Uzat o mübarek ellerini Sıcaklığını gör dostluğun Bedenin değil istediğim Senin yalnızlığına tuz olmaktır amacım Ya da sen Benim yalnızlığımı dinle Yüreğimin atışlarında Belki o dudaklarından akan bal Derdime ilaç olur Bir nefesin Çok acılarımı unutturabilir Ben, senin olduğun kadar Merhem olmazsam da sana Gözlerine bir şey […]
O, bir renge bırakır özetini Sen, mesela bir şiire O, renklere, özellikle sarıya özenir Sen, takarsın kafayı karaya O, feyz alır renklerden artan zamanda Fransa’dan Sen, eline imge tutuşturan sözcüklerden O, kalem niyetine tutar fırçasını Sen, tutarsın mesela yıkılmış hayallerini O, bir kulakla duyar renkleri Sen, üçüncüsüyle de duyamazsın denilenleri O, doğmuş -şimdi yerinde yeller […]
Sözlü ve yazılı Fars-Arap edebiyatlarında ilk çağlardan beri yaygın olarak kullanılan “gül ile bülbül” sözcükleri, yazılı Türk edebiyatının erken dönemi olarak kabul edilen on birinci yüzyıl sonu, on ikinci yüzyıl başlarında Selçuklu/Türk edebiyatçıları tarafından da kullanılmaya başlanmıştır. O zamanlar seçkinler edebiyatı olarak da bilinen divan edebiyatının nazım türleri olan gazel, kaside, beyit ve musammatlar Arap […]
Sokağın başında durdum, kederle sokağı izlemeye başladım. Evlerin çoğu çoktan dört-beş katlı apartmanlara dönüşmüştü. Çocukluğuma dair hiçbir iz kalmamıştı. Burnumun direği sızladı. Yavaş adımlarla yürüyüp sokağın öteki ucuna gittim. Kederle sağıma soluma baktım, sevindim birden. Elektrik direğinin dibindeki ev neredeyse hiç değişmemişti ve zamana karşı direniyordu; evi ve içindekileri hayal etmeye çalıştım. İlk sahibini anımsadım. […]
O kirli masanın çevresine toplandığımızda olacaklardan habersizdim. Örtüsüz, üzerinde halka halka çay bardağı izleri olan, kollarımızı koymaktan çekindiğimiz o kirli masanın içimize ayna tutmak için oraya, o tenha köşeye özellikle çekildiğini her şey bittikten sonra anlayacaktım. Sadece iki kişiydik konuşmaya başladığımızda. Ben ve o. Sonra taşın suya düşmesiyle oluşan halkalar gibi genişleyip çoğaldık, ki bu […]
Kapıyı art arda ve hızla çalan beş yaşındaki çocuğu içeri aldı. Kucağındakini hala pışpışlıyor, uyutmaya çalışıyordu. Eteğine yapışan iki yaşındaki çocuğun ağlaması ise yeni durmuştu. İçeriye giren beş yaşındaki kızı nefes nefese : −Anne, anne beni yıka, dedi. İyi de bugün banyo günü değildi ki. Şimdi ocağı yakmak, kazan kurmak listesinde yer alan işlerden değildi. […]
uçakta melekler rakı sundu uçağın tekerleri piste değince
“Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi.” Kelimelerin üzerine fosforlu, kalın, keçeli kalemle uzunca sarı bir çizgi çekmişim. Solmuş unutulmaktan. Cümlenin altını unutmak için mi ya da hatırlamak için mi çizmişim, bilemiyorum. Tesadüfen, öylesine canım sıkkın olduğu için açtığım romanın sayfalarından şansıma bu yorgun kelimeler yığını çıktı. Kelimeler gerçeği açıklamaz, gizler sanırdım, yanılmışım. […]
parkta oturduğumuz yakut zamanları düşünüyorum başını göğsüme düşürdüğün gümüş rengi yazları gülüp gülüp daldığın ve sonra yeniden yeniden büyüttüğün, bensizliğin hüküm sürdüğü karakışları bir mayıs akşamı ayın gülen yüzüyle baktığı baharsın kalbin gül bahçesi, tenin kimliksiz bir ova ve ipince polis sirenlerinin sesi sarkıyor köşe başını dönünce sonra el fenerlerinin donuk ışığı vuruyor alnımıza gülümsüyor […]
“Sanatımın amacı, insanlığın, insanlık tarafından, insanlık için yönetilme çabası adına sanat.” Orhan Kemal Orhan Kemal’e göre sanatın genel olarak işlevi, herhangi bir olayı düpedüz anlatıp, seyircileri, okuyucuları ya da dinleyicileri heyecandan heyecana sürükleyip, ağlatmak ya da güldürmek değildir. Sanatın, toplumsal sorumluluğu vardır, dolayısı ile sanatçı topluma karşı sorumludur. Sadece eğlendiren ya da ağlatan eserler yapılmasının […]
Gözlerine ne zaman baksam Mavi bir su akar İstanbul şarkıları içinden. Senden duydum Bu şarkıların gizemli hüznünü, Senin şarkılarında gördüm Sessizliğin gözyaşını. Yüreğime köz düştü Yakar can evimin düşlerini. Sana hangi gülleri getireyim, Meline? Hangi renklerle donatayım evreni? Nakışlara, şarkılara, çiçeklere bile sinmiş Seksen yıldır dinmeyen O korkunç yaranın acısı! Kim kopardı ham meyveyi Ararat’ın […]
Söyleşen: ALİ ŞERİK Kemal Yalçın, 1952 Denizli’de doğdu. İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu ve İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’nü bitirdi. 1978’de öğretmenlikten ayrılarak gazetecilik ve yayıncılık yaşamına girdi. Ocak 1982’de Almanya’ya geldi. Bremen Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde “Bilgi teorisi, Türkiye’de felsefi düşüncenin gelişimi ve Şeyh Bedreddin” konusu üzerinde çalıştı. 1989 yılında Bochum şehrinde Türkçe öğretmenliğine başladı. 30 […]
Diep in donkere ogen huist een vuur, dat op zal laaien als de tijd rijp is…. Vanuit de kraters van vulkanen, de hitte van woestijnen, komen golven mensen aan in het avondland…. De nacht zal zinderen onder de aanklacht van de gerechte eisen van hen die komen gaan…. Moeders zullen kinderen omarmen in de angstige […]
(Yolun sonu Gözüküyor) Ah! Ah! Ahraz istek doldurdum Gün batımı heybeme Her sevdası El Kitabına düşmüş Zulası dilsiz memlekette…. Yol yorgunu Küskün kısrak Köprücük kemiğinden köprü Milsiz nehir gezerdi Ucuz ulaş bahanelerle.. Su nehrine soyunmaz Uğruna ser olmayınca Yatağından em alıp Dağları onmak gerek….. … Küf şehrinden geçerken Algımı yıkadım Durulmaz diktatör sağanaklarında Yola yolcu […]
Bir kar yağsa yüreğim altında kalsaİhtiraslarım ölseSoğusa kızgınlığım bahara yalın çıksam Bir kar yağsaKapansa yollarÇocukluğum benimle kalsaZaman dursa Bir kar yağsa dolsa çukurlartuzaklar donsaHer yer sana gelen yol olsaYürüsem kar sesinde Kavuşma hevesinde Bir kar yağsa diyorumYüreğim altında kalsaSırlarım yansa 25 Aralık, Munster, Almanya
Her şey eskiyor Kayalar dağlardan bitap Dağlar heyelandan, ben senden Düşüyorum. İçimdeki boşluk yutar sonsuz maviliği Bir yanım yardan düşer Bir yanım yare düşer Muhabbet eskir Aşk sarhoş Ve ben eskirim Gidiyorum 2016/Turgutreis
Az önce dövmüştü mahalleden arkadaşı Zebercet. Tam olarak arkadaşı da değildi. Kendinden on yaş küçüktü, yirmi bir yaşındaydı. Karısı Selin’le aynı yaştaydı. Volkan’ın ağzının içi kan dolmuş, akşam soğuğunda yokuş aşağı inen caddenin merdiven kaldırımlarının üzerinde yatıyordu. Böbrek boşluğuna defalarca vurmuştu Zebercet. Aynı teklifi kime yapsa aynı cevabı verirlerdi Volkan’a. Yerinden doğrulup yürümeye başladı turuncu […]
anladık ki ay sultan eskidikçe güzelsingörkemli tek ecesin şu gökyüzündeacun’un az tavsayan sevisinden mi nediralıp gitmişsin başını küs bir zamanda,saçılan gözyaşlarımızla tutardık eteklerinisaklambaç oyunlarımızdaydın geceleri… sarmaş dolanlığımızdı belki de kıskanılanhoroz ötümü uyanmaklara azarlanmalarımızkoparan kopardıkça gümüşten halkamızıtarifsiz bir hüzünle bakardın üstümüzden.köy yerinde bilmezdikgöremezdik utangaç öte yüzünüdüşlerimiz ağlamaktı, korkuydukıvılcımsız alevdi tavansız çardağımız. ay sultan, sen bilirsinbilirsin sam […]
Çankaya sırtlarında oturan Ankaralılar, şehre Reşit Galip Caddesi’nden geçerek inerler. Pek azı bu ismin kim olduğunu bilir. Bu bilinmezlik belki Dr. Reşit Galip’in 41 yaşında, erkenden göçüp gitmesinden, belki de İnönü’yle yıldızının hiç barışmamasından kaynaklanmıştır… Rodos’ta doğan Reşit Galip, ortaokulu bitirince kardeşiyle bir sandala binip Marmaris’e gelmiş. Liseyi İzmir’de okumuşlar. Kardeşi Hüseyin Ragıp (Baydur) diplomatlığı […]
Ali Şerik Nieuwe bundel: ‘De stem die baart’ Ali Şerik wil als dichter vooral het waarnemen vertragen, zo blijkt na lezing van zijn nieuwe bundel ‘De stem die baart.’ Deze begint met bloederige, wrede gedichten, maar gaandeweg komt ook de typische, vertellende lyriek van Şerik terug, waarbij de observator de lezer vooral wil laten ervaren. […]
Op het blauwe water van de zee drijft een meisje van vier. Haar gezicht naar de vissen. Armen uit elkaar, benen gespreid, om haar evenwicht niet te verliezen. Ze herinnert mij aan mijn dochters, aan de Egeïsche Zee. Ik moet dichtbij onder een parasol zitten, lees een boek of geniet van het uitzicht. De tekst […]
Aylardan beri Sevim Ünal’ın romanı masamın sağ köşesinde okunmayı bekliyordu. Sürekli araya başka kitaplar, başka yazılar ve günlük işler girince yaz tatiline kadar ertelendi. Sonundan “Ezda’nın Çocukları” ve İsmail Polat’ın “Hülle ve Töre” romanını bavula yerleştirip Marmaris’deki otele götürmeye karar vermiştim. Nedense bavuldan çıkan ilk kitap İsmail Polat’ın romanı oldu. Kitaptaki anlatım dili hoşuma gitmişti […]
Kadın Ben 32 yaşında, iki çocuklu bir köy kadınıyım. Şu arkadaki köyde tarlalarımız, bağımız, malımız davarımız var. Tüm köy kadınları gibi biz de yıl boyu onlarla uğraşır, kendi yağımızla kavrulup gideriz. Ha, ken-dimizden değil, sudaki adam’dan bahse-decektim değil mi..? O sabah her zamanki gibi traktöre, kocamın yanına oturmuş tarlamıza gidiyorduk. Traktörümüzün üstü kapalı değildir. Sese, […]
Arzuda Bir SapmaMehmet Erte Erte’nin Arzuda Bir Sapma’sı, 24 farklı öykü ile okuyucuyu çok da aşina olunmayan biçimlerde karşılıyor – özellikle zaman boyutunda. Kurgudaki zaman kavramı öykünün ve yazarın istekleri doğrultusunda esnetilerek her kopacak mı diye dönülüp daha dikkatli bakıldığında yeni bir formda dışa vuruyor kendini. Ayağı takılıp merdivenden aşağı düşenleri seyreder gibi değil de, […]
Ocağı Söndürülenlerin Sesi Oldum KEMAL YALÇIN Türk Edebiyatında “Gül ile Bülbül” Metaforu MURAT TUNCEL Sevim Ünal’ın Ezda’nın Çocuklarını ALİ ŞERİK Poëzie om in te bijten. . ! FRED PENNINGA Ali Şerik Vertraagt De Waarneming In Een Op Hol Geslagen Wereld PETER LE NOBEL Okuma Notları VOLKAN YAZICI Orhan Kemal’in Türk Sineması’na Bakışı RAHŞAN YILDIZ EYİGÜN […]
yelkenim var gemim yok korsanım var deniz yok gölgesiz bir nesneyim ben ne derdi var ne derdi yok
gönül atıma eyersiz bindim dolaştım dört nala elimde yele kendimin çapını az mı gittim uz mu gittim zaman sonucu sana gerdim
tanrının lütfu zamanın korkusuna kapılmadım gece de benim gündüz de ankara’da avuç içlerinde doğuyor güneş ışıkların en sarısıyla